Yaşlanma normal ve evrensel bir olgudur.  Bununla birlikte, çok çeşitli sebeplerle yaşlılık, depresyon için bilinen risk faktörlerinden biridir. Beklenen yaşam süresinin uzamasıyla dünya nüfusu yaşlanmaktadır. 2020 yılında dünyada bir milyardan fazla yaşlı nüfus olduğu ve yaşlı bireylerin çoğunun da ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde olduğu öngörülmüştür (1).  2012 yılı verilerine göre ülkemizde 5.7 milyon yaşlı birey olduğu ve nüfusun %7.5’ini oluşturduğu, 2023 yılında bu sayının 8.6 milyon olacağı ve toplam nüfusa oranın ise %10,2’ye yükseleceği belirtilmektedir (2).

Depresyon günümüzde sık görülen, bireyin günlük yaşamını sürdürmesinde önemli aksamalara ve ciddi düzeyde yeti yitimine neden olan ruhsal bir hastalıktır. Her yaşta depresyon görülebiliyor olsa da yaşın ilerlemesi ile birlikte fiziksel yeteneklerde azalma, bilişsel işlevlerde gerileme, günlük aktiviteleri sürdürmede ve sosyal ilişkilerde zayıflama görülmesi beklendiği için, yaşlı bireylerin depresyon açısından daha fazla risk altında oldukları söylenebilir. Yaşlılıkta depresyon riskinin artmasının en öncelikli nedeni, yaşlılığın çeşitli kayıp olaylarına sahne olan bir yaşam dönemi oluşudur. Bu kayıplar arasında birçok organın ve sistemin fonksiyonlarında azalma, eş, çocuk, arkadaş gibi yakınların kaybı (ölüm ve/veya evden ayrılma) ve sosyal konum kaybı vardır. Öte yandan daha önceki yaşamda bir dereceye kadar görmezden gelinebilen ölüm gerçeği bu dönemde artık kişinin daha fazla göz gündemindedir.

Yakın tarihe kadar dünyanın bir çok yerinde hakim olan geleneksel toplum yapısında, özellikle köylere ve kasabalara yoğunlaşmış nüfus içinde yaşlıların ailedeki ve sosyal yaşamdaki konumları çok daha etkin olmuştur. Toplam nüfusa oranları şimdikine göre daha az olan yaşlılar, aynı zamanda yaşam deneyimleri ve birikimleri nedeniyle fikirlerinden yararlanılan, ailevi, toplumsal ve idari meselelerde karar verici kişiler olmuşlardır. Günümüzde ise baskın olarak benimsenmiş olan yoğun çalışma, fiziksel olarak aktiflik ve başarı odaklı yaşam nedeniyle, yaşlılar geçmişteki bu ayrıcalıklı konumlarını büyük oranda kaybetmişlerdir. Bugün yaşlılar toplumsal etkinliklerden ve üretimden genel olarak uzaklaştırılmış ve kısıtlı sayıda seçeneğe mahkum kalmış gibi görünmektedir. Evde eşiyle veya yalnız yaşadığı için bir çok günlük işini sürdürmekte zorlanan, bekar veya evli çocuklarıyla birlikte yaşadığında ise genelde çocuklarının ve/veya torunlarının yaşamlarını kolaylaştıracak işleri üstlenen yaşlılar, bunlardan birini tercih etmezlerse veya aile tarafından bunlar uygun görülmezse, yaşlı bakım merkezleri ya da huzurevleri gibi kurumlara yerleşmek durumunda kalmaktadırlar. Yani, kendi yaşamları hakkındaki kararları verebilme hakları ve yetileri dahi büyük ölçüde azalmıştır.

Bir başka önemli nokta da,  yaşlılık döneminde bireylerde birçok kronik hastalık görülebiliyor olmasıdır. Kronik hastalık bireyin yaşamının her alanını olumsuz etkileyen ve nükslerle devam eden önemli bir sağlık sorunudur. Ülkemizde 65 yaş ve üzerindeki bireylerin %90’ında en az bir kronik hastalık olduğu belirtilmektedir (3). Yaşlılığın normal fizyolojik etkileri ve yaşlılıkta görülen kronik hastalıklara bağlı olarak yaşlı bireylerde öz bakımı sürdürmede yetersizlik, günlük yaşam aktivitelerini yerine getirememe, başkalarına bağımlılık düzeyinde artma görülmekte, bireyler farklı düzeyde yeti yitimi yaşamaktadır (4).  Yeti yitimi bireyin bağımsızlığını doğrudan olumsuz etkilediğinden bireyin kendini başkalarına bağımlı, işe yaramaz, değersiz hissetmesine, benlik saygısının düşmesine ve depresyona neden olabilmektedir (5).

Ayrıca yalnız yaşamak, sosyal destek sistemlerinin zayıf olması gibi etkenler yaşlılarda depresyon görülme sıklığını artırmaktadır (6). Yapılan çalışmalarda yaşlılarda depresyon sıklığının  %24 ile %72 arasında değiştiği belirlenmiştir  (7,8). Ülkemizde yapılan bir yakın dönem çalışmasında, yaşlıların %53 ünde hafif, %39,3 ünde orta düzeyde, %7,7 sinde ise ağır depresyon olduğu saptanmıştır (9).

Yaşlılarda Depresyonu Nasıl Fark Edebiliriz?

Tıpta her hastalıkta olduğu gibi psikiyatrik hastalıklarda da erken tanı, tedavi başarısı açısından ve hastalığın tekrarlaması riskini azaltabilmek bakımından önemlidir. Yaşlıda depresyon, bazı durumlarda açıkça kendini belli edebilirken, bazen özellikle araştırılmadığında gözden kaçabilir.

Yaşlı depresif hasta üzgün görünüm içinde keder, umutsuzluk duygularını ve değersizlik fikirlerini taşır. Geçmişindeki gerçek veya hayal ürünü başarısızlıklarından, hatalardan veya düşüncesizliklerden dolayı kendini suçlar. Çevreden çekilebilir. Yeme-içmeyi reddedebilir. Ağır vakalarda hastalar odalarından, hatta yataklarından çıkmayabilir. Kendilerine hiçbir tedavinin faydalı olmayacağını veya tedaviyi hak etmediklerini, durumlarının umutsuz olduğunu, kendilerini bu dünya için gereksiz gördüklerini söyleyebilirler.

Uykusuzluk, kilo kaybetme ile birlikte iştahsızlık ve yorgunluk bazen depresyonun erken dönem belirtileri olabilir. Kabızlık ise yaşlılarda depresyona en sık eşlik eden bedensel belirtidir. Baş ağrısı, idrar yolları ile ilgili yakınmalar ve özellikle kadınlarda saçların dökülmesi şikayetlerine de sıkça rastlanır. Ayaktan izlenen depresif hastalar sıklıkla hafızalarının iyi olmadığından şikayet ederler. Ancak bu hastaların belleklerinde klinik veya psikometrik olarak değerlendirildiğinde genellikle belirgin bir sorun olmadığı gözlenir (10).

Muayene ve tetkiklerle nedeni belirlenemeyen, ya da saptanan sorunlar ile uyumsuz olacak kadar fazla şiddetli olan, özellikle vücutta yaygın halde bulunan ağrılar yaşlılarda depresyonun bir belirtisi olabilir.  Yaşlı depresif hastalar, bu tip bedensel şikayetler nedeni ile genel dahiliye, nöroloji, fizik tedavi gibi birimlere başvururlar. Yaşlılardaki geçmeyen, her türlü tedaviye cevap vermeyen yüz, siyatik ve kalça ağrılarının depresyon kaynaklı olabileceğini unutmamak gerekir.

Yaşlılık Depresyonunda Tedavi

Çoğu depresyon tablolarında olduğu gibi genelde ayaktan tedavi depresyon için yeterlidir. Ancak hastanın fiziksel sağlığı kötü ve intihar riski yüksekse, hastada hezeyanlar varsa, tedaviye uyum iyi değilse, bilişsel fonksiyonlarda (algı, bilinç, bellek, dikkat gibi) belirgin bozukluk varsa ve sosyal desteği yoksa yatırılarak tedavi gerekebilir (11).

Antidepresan ilaçlar tüm depresyonların %60-75’inde etkilidir. İlaçlar arasında klinik etki açısından büyük bir fark yoktur, ancak yan etkileri farklıdır.  Birlikte organik rahatsızlık (hipertansiyon, diyabet gibi) varsa öncelikle bu rahatsızlık tedavi edilmeli ya da tedavi ile kontrol altına alınmalıdır.

Tedaviye karar verilmeden önce hastanın kalbinde iletim bozukluğu, prostat hipertrofisi, glokom ve epilepsi gibi bir rahatsızlığı olup olmadığı araştırılır, gerekirse tetkikler yapılır. Özellikle son 30 yılda çıkan yeni antidepresan ilaçlarda yan etki sıklığı ve şiddeti giderek azalmaktadır. Hafif şiddette baş ağrısı, bulantı, baş dönmesi gibi yan etkiler genelde ilaç kullanılmaya başlandıktan sonraki ilk 2 hafta içinde kendiliğinden azalarak kaybolur.  Uyku bozukluğu olan hastada yatıştırıcı etkisi yüksek bir ilaç seçilir. Enerji azalması, yorgunluk, uyuşukluk hali varsa yatıştırıcı etkisi düşük olan bir ilaç seçilir. Antridepresanlardan beklenen faydanın elde edilmesi ve yan etkilerin mümkün olan en az süre ve şiddette hissedilmesi için, günlük düzenli ilaç kullanımı oldukça önemlidir. Her gün aynı saatte alınan antidepresanların faydalı olma olasılığı belirgin olarak artmaktadır. Bu nedenlerle, ilaç alım saatini hatırlatması amacıyla her gün aynı saate kurulu bir hatırlatıcı yardımı (örnek olarak cep telefonunda) alınabilir. Antidepresan ilaçların klinik etkinliği genelde 2-4. haftalarda başlar. Tedavi ilerledikçe etkinlik daha da belirgin hale gelir ve kişide öznel bir rahatlama, iyilik hali oluşabilir. Bu aşamadaki iyilik haline kanarak ilaç tedavisini bırakmamak gerekir. Çünkü erken bırakılan ilaç tedavisi, hastalığın kısa sürede tekrarlanması riskini artırır ve her tekrarda hastalık tedavisi daha da zorlaşabilir. Bu nedenle, ilk depresif dönemde tüm şikayetler geçse bile tedavinin, hekim ve hastanın alacağı ortak karara bağlı olarak 9 ile 12 ay arasında sürdürmeden kesilmemesi gerekir.

İlaç tedavisinin yanında, psikoterapiler de yaşlılık depresyonunda etkilidir. Özellikle hayatının ve yaptıklarının anlamını sorgulayan yaşlılarda varoluşçu ve psikodinamik; günlük yaşama devamı zorlaştıran pratik sorunlarda ise bilişsel ve davranışçı tedavilerin genç depresif hastalarda görülen etkilere benzer şekilde yaşlılarda faydalı olduğu gösterilmiştir.

Yaşlı depresiflerin tedavisinde ailelerin de oldukça büyük önemi vardır. Ailevi sorunlar, özellikle uzun zamandır süregeliyorsa veya ailenin yetişkin bireyleri yaşlının sorunlarının çözümünde yeterli inisiyatifi almıyorlarsa, bu durum yaşlıların depresif belirtilerini artırabilir. Aile desteği ve gerekirse aile bireylerinin de tedaviye dahil edilmesi, depresif yaşlıların tedavisinin olumlu sonuç vermesi açısından önemlidir.

İntihar riskinin yüksek olduğu durumlarda, hayatı tehdit edecek düzeyde beslenememe ve sıvı kaybı gösterenlerde ve hezeyanların yoğun bulunduğu vakalarda elektrokonvülsif tedavi (elektroşok tedavisi) gibi daha ileri uygulamalar yapılması gerekebilir.

 

REFERANSLAR

  • Canbaz S, Sunter AT, Dabak S, Peksen Y. (2003) The prevalence of chronic diseases and quality of life in elderly people in Samsun. Turkish Journal of Medical Sciences, 33(5): 335-340.
  • TUİK (2013). Nüfus projeksiyonları, 2013-2075: Türkiye İstatistik Kurumu Haber Bülteni, http:// www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri (06.09.2013).
  • Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) (2001). Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı-Sağlık Hizmetlerinde Etkinlik Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Ankara
  • Çivi S, Tanrıkulu Z. (2000) Yaşlılarda bağımlılık ve fiziksel yetersizlik düzeyi ile kronik hastalık prevalansını saptamaya yönelik çalışma. Türk Geriatri Dergisi, 3(3): 85-90.
  • Meerding WJ, Bonneux L, Polder JJ, Koopmanschap, MA, Van der Maas PJ. (1998). Demographic and epidemiological determinants of health care cost in Netherlands: Cost of illness study. British Medical Journal, 317(7151): 111-115.
  • Steffens DC. ve ark. (2000). Prevalence of depression and its treatment in an elderly population: The Cache County study. Archives of General Psychiatry, 57(6): 601-607.
  • Hacıhasanoğlu R, Türkleş, S. (2008). Depression and affecting factors in the old age at the age of 65 and over. Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 11(2): 55-60.
  • Maral I. ve ark. (2001) Depresyon yaygınlığı ve risk etkenleri: Huzurevinde ve evde yaşayan yaşlılarda karşılaştırmalı bir çalışma. Türk Psikiyatri Dergisi, 12(4): 251-260.
  • Ağırman E, Gençer MZ. (2017) Huzurevinde, evde ailesiyle ve yalnız yaşayan yaşlı bireylerde depresyon, yalnızlık hissi düzeylerinin karşılaştırılması. Çağdaş Tıp Dergisi, 7(3), 234-240.
  • Eker E, Noyan, A. (2004) Yaşlıda depresyon ve tedavisi. Klinik Psikiyatri, 2, 75-83.
  • Şen B, Aydın M, Altınbaş K. (2020) Bir üniversite hastanesi psikiyatri kliniğinde yatırılarak tedavi gören yaşlı hastaların tanı ve tedavilerinin değerlendirilmesi. Genel Tıp Dergisi, 30(1).
ETİKETLER:
  • 12 Ekim 2021
  • 1742 Okunma